11/30/2012

Ya topçuya, yada popçuya

Aralık ayına girmeye bir kaç saat kala geleneksel noel yemekleri de başlamış bulunmakta.
Her sene adettir burada, iş yeri ile, arkadaş ortamı ile, mensup olduğun dernekler ile muhakkak bir noel yemeğine gidersin.
Hangi cuma, cumartesine hangi yemeği sıkıştıracağını şaşırırsın ve bir bakmışsın ki yeni yıl gelmiş ve yeni yılda nereye gideceğiz telaşesi başlamış.

Ben yarın akşam geleneksel noel yemeklerini sevdiğimin mensup olduğu tamburcular derneği ile açacağım.
Evet, benim sevdiğim oturduğu şehirin tambur derneğinin başkanı ve tambur çalıyor. Genellikle de burada karneval olduğunda bir çok yerde gösterileri oluyor. Ne demişler kızı boş bırakırsan ya topçuya, ya popçuya hi hi. Bende tamburcuyu buldum.

Her salı akşamı tamburcular ile buluşup prova yapıyorlar ve her sene aralık ayında noel yemeği düzenliyorlarmış. 15 yıldır bu yemeklere her zaman yalnız katılmış, geri kalan insanlar ya eşleri ile yada kız ve erkek arkadaşları ile gelmiş.
Bu sene ilk defa yanında sevdiği insan olarak tamburcuların noel yemeğine katılacağım için bir heyecanlı, en sonunda bir senedir bir şekilde haberder olduğum tamburcular ile tanışacağım içinde ayrı bir heyecanlıyım efendim.

Önceden rezervasyon yaptırdıkları bir italyan restoranında yemek yiyeceğiz hep birlikte. Herşeyin tıkırında gitmesi için Email ile davete eşlik edip etmeyeceğimizi bildirmiş, hatta ekledikleri menü kartından da yemeğimizi seçmiş bulunuyoruz.
Yarın akşam restorana vardığımızda herşey pürüzsüz bir şekilde olacak ve siparişlerimiz önceden belirlendiği için, herkes birlikte yemek yiyecek. Birtek içeceğimizi ısmarlayacakmışız.
Bakalım, bakalım neler olacak.

Not: Ya topçuya, ya popçuya başlığını okuduğunuzda nasıl bir yazı beklediğinizi de ayrı bir merak ediyorum ;)

11/29/2012

Eli boş gidilmez Vol.2

Dün sevdiğimin teyzesinin doğum gününe gideceğimi söylemiştim. Çok güzel bir akşam geçirdim. 15 kişilik aile kadrosuna dail olmaktan pek bir mutluyum. Bir şarap mahzeninde ilk önce bir bardak şampanya içtikten sonra yemeğe geçtik ve hep birlikte sohbet ederek yemek yedik.

Doğum günü olan teyze beni geçen sefer çok sevdiğini ve sevdiğimin bana iyi davranması gerektiğini söyledi. Sevdiğim ailesinin ilk torunu olduğundan ve aslında benim gibi ilk önce yıllarca yalnız bir çocuk olduğundan dolayı, tüm aile fertleri üzerine titriyor. Sakin sessiz tavrı, herkesle fazla konuşmaması onu biraz aile içinde alay konusu etsede, (sen bizimle konuşma, cep telefonunla uğraş) benimle olan konuşmaları ve ilişkimizin haftaya seneyi-devriyesi olmasından dolayı, ne kadar iyi anlaştığımızı anladılar.
Onun adına mutlu oluyorlar yani ve beni tereddüt etmeden, yabancı olmama rağmen, farklı bir dile ve farklı bir dine menzup olduğum halde ailelerinden birisi olarak saymaları beni çok mutlu ediyor.

Hele bir şirin anneanne var ki anlatamam. Keşke canım anneannem de hayatta olsaydı da tanışma fırsatları olsaydı.
Güzel ve mutlu bir akşam geçirdim yani blog. Haberin olsun. :)

11/27/2012

Eli boş gidilmez


Yarın akşam sevdiğimin teyzesinin doğum günü kutlamasına davetliyim. Kendisi tüm aileyi ve yeğenlerinin sevdiklerini de davet etti.
Sevdiğim hediye konusunu pek önemsemez. Davet edildiği arkadaş doğum günlerine, aile doğum günlerine eli boş gider. Doğum günü hediyelerini zoraki alınan şeyler olduğundan dolayı sevmiyor.

Başlarda bu huyu beni çok şaşırttı. Böylelikle sevgililer gününde ve başka günlerde hediye almadım kendisinden, fakat doğum günümde birşey alacaksın demiştim ve bana ufak bir kalp şeklinde kutunun içerisinde bulunan cukulata almıştı. Önceki yazılarımı okuyanlarınız hatırlar.

Kara kara düşündüm kaç gündür kadına ne alayım diye. Aylar önce beni tüm ailesine tanistirdiginda tanıştığım teyzesi unutmamış beni de davet etmiş. Tabiki birşey almam gerekiyordu. Sebastiana sordum ne alayım, hiç bir fikrim yok diye. "Birşey almak zorunda değilsin" dedi. Zaten başka bir cevapta beklemiyordum.

Dün bir kaç hediye eşyası satan dükkan dolandıktan sonra üstteki resimde bulunan kutucugu aldım. Ahşap bir hazine kutusu, belki içinde takılarını saklar.
içinde de üzerinde "Özel bir insan için" yazan ufak bir şarap şişesi.

Nasıl buldunuz?

11/26/2012

Sen işi bayağı ilerletmissin

Okuduğum üniversitenin 3 farklı yerde kampüsü olduğundan dolayı ve çalıştığım ofisle okuduğum bölüm iki farklı kampüste olduğundan dolayı, iki kampüs arasında gidip geliyorum

Haftanın 3 günü çalıştığım ofiste bulunuyorum diğer günlerde de kendi bölümümde.

Beni son zamanlarda sık sık kampüste gören türk öğrenci kızlardan bu sabah birisi bölümümü değiştirip değiştirmediğimi sordu.
Bende bölüm falan değiştirmediğimi, sadece öğrenci işlerinde kontratlı çalıştığımı söyledim.

"Ohhh, sen işi bayağı ilerletmissin." dedi. Ben bu cümlenin altında her zaman bir art niyet aramışımdır. Bu ne itici bir cümledir yarabbim. "Oh, işi pişirmişsşin" der gibi.
Ayrıca beni tanımıyor bile. Sabahları kantinde kahvemi içerken gördüğü için ve ortak tanıdıklar(dikkat ederseniz arkadaş demiyorum, tanıdık diyorum) olduğu için bana "oh sen işi bayağı ilerletmissin." diyebiliyor.

Sinirlerimi tepeme çıkardı. Bu cümle benim için çekememezlik cümlesidir.
Bu cümle, vay efendim nerelerde çalışıyor kız, biz neden onun yerinde olmayalım ki demektir.

O zaman otur sende bir CV yaz, gönder senide alsınlar Allah Allah. Sanki ben yerime kimse geçemez dedim.

11/25/2012

Demek ki eklemeyeceksin

Bazen Facebooktan arkadaşlık teklifi geliyor. Bende okuduğum bloggerleri ekledim. Kimisi kabul etti, kimisi kabul etmedi. Sağolsunlar. Üye olduğum grublarda yazdığım yazıları okuyanlardan da arkadaşlık isteği geldi ve ben hepsini kabul ettim.
Bazı günler yazdıklarını yada düşüncelerini beğenmediğim insanlar oldu, yinede silmedim.

İki gün önce oynadığım ChefVille oyununda istek gönderdiğim arkadaşlardan bazıları bu oyunu aslında oynamamakta. Bende arkadaşlardan birine "sen oynuyormusun bu oyunu" diye sordum, hayır cevabını aldım.
Bir iki satır konuştuktan sonra bu güne kadar hiç konuşmadığımız için memnun olduğumuzu belirtip, yeniden görüşmek dileği ile konuşmamızı sonlandirdik.

Bugün mesaj kutumda bu isimden bir mesaj: "Bir daha seninle görüşmeyeceğiz. Lütfen cevap yazma."

Haydaa ... Ne olduğunu anlayamadım ama kırıldım açıkçası. Ben bu insana karşı iki satırda bir hata yapmadım, yada yaptıysam ne gibi bir hata yapmış olabilirim ki. Yada ben ne demiş olabilirim ki, bana bir daha yazma diye mesaj almayı hak ettim.

Aslında mesaj atıp "Hayırdır, yanlış birşey mi dedim?" diye sormak geliyor içimden ama benimde az çok bir gururum var. Sormayacağım, kimseyi rahatsız etmeyeceğim ve bundan sonra gelen arkadaşlık taleplerinde bir kez daha düşüneceğim.

İçimizde ki hayvan

Babamla annem dün arkadaşları ile uzakta bulunan bir düğüne gittiler. Bizde oruç tuttugumuzdan dolayı kardeşimle arkadaşımıza gittik ve onlarla birlikte iftar yaptık.
İftarimizi yaptıktan sonra birlikte filim seyrettik ve 22.15'de eve geldik.

Annemle babam daha dönmemislerdi, fakat onlar geç geleceklerini, hatta sabahlayacaklarini söylemişlerdi.
Kardeşimle bu sabah 5'te sahura kalktığımızda bizimkiler hala evde yoktu ve bizde "vay bunlar iyice coştu, bakalım ne zaman gelecekler" dedik.

Sahurumuzu yaptıktan sonra tekrar yattık kardeşimle ve saat 9'da kapının açıldığını duydum. Kalkıp annemlere hoşgeldiniz dedim ve nerede kaldıklarını sordum.
Bütün gece uyumamışlar ve düğünden sonra adamlar biraz eğlenmeye gitmiş.
Bir türkü barında Cansever'in konseri varmış. Erkekler oraya gitmiş, hanimlarda evde kalmış.

Annemin anlattığına göre, adamlar sabah eve dönmüş ve gittikleri her türkü barında kavga çıkmış. Bizimkiler çıkarmamış kavgayı, yanlış anlaşılmasın.
Türkü barların da kavga çıkmasının sebebi ne acaba? Bunu merak eder oldum.
Erkekler genellikle bir iki duble attıktan sonra, herşeyi ve herkesi kendilerine karşı sandıklarından mi, yoksa yanında ki bayana sahip çıkmak için kabadayı ayaklarına takılıp, o arada içkili hali ile başka hanımları rahatsız ettiğini fark etmeden kavga çıkarmasından mi?
Yoksa türkü barları içimizde ki hayvanı mi ortaya çıkarıyor?
Türki dinlemeyi çok severim, sazı çok severim.
Bir kaç kere arkadaşlarla gittiğim türkü barlarında bende rahatsız olduğum için, artık gitmiyorum. Evde acar dinlerim türkümü

11/24/2012

Günün Fotografi 19 - 24

19. Rahat

Ayak ayak üstüne attim tren bekliyorum

20. Minik

Ufacik yüz kremim

21. Arkanda ne var?
Zifiri karanlik gece. Ofise erkenden gittigim gün.

22. Sicak
Sabahlari ofise giderken tren garindan aldigim kahvem.

23. Anahtar

Kardesimin meshur anahtarligi. Bir ben eksigim.

24. Örgü/Yün

Kaldi geriye 6 gün. Bir sonraki etkinlige katilacakmiyim bilmiyorum. Bazi günlerde resim cekmekte zorlandim. Bu ayin listesi biraz zor geldi bana. Bakalim Araligin listesi nasil olacak?

11/21/2012

Kafa nereye ben oraya

Bu aralar gerçektende kafamı kasiyacak zamanımın olmadığını düşünüyorum. Daha aralık gelmeden noel hazırlıkları başladı ve her yerden noel yemeği için davet alıyorum.
Eski çalıştığım iş yerinden ayrilisim ani olduğundan dolayı, iş arkadaşlarım da çok üzüldügünden dolayı bu seneki noel yemeğine yinede beni davet etmişler sağolsunlar. Onun haricinde çalıştığım ofisin de noel yemeği var ve hangi gün bizim için makul diye bir anket başlatmışlar doodle ile. Doodlemiydi adı? Unuttum aman neyse.
Ayrıca yavaş yavaş staj yeri için belirli şirketlere CV'mi göndermem gerekiyor ama su an için tembellik yapıyorum.
Yılbaşı gelecek ondan sonra.Yeni bir yıla gireceğiz ve bu seferde sınav telaşı başlayacak. Bu sefer son dakikada değil daha önceden ders çalışmam gerekiyor.
Yani blog, yogunum ve bir gün bir yerde yorgunluktan sızıp kalacağım diye korkuyorum.
Buda sana sitem dolu, yorgun bir Su'yun yazısı olsun. Kal sağlıcakla.

11/20/2012

Eski sevgiliden dost olmaz

İnsan eskiden birlikte olduğu bir insanı neden takip eder ki?
Anlam veremiyorum. Ben birşeyleri bitirdiğim zaman tam anlamı ile bitiriyorum galiba.
Senden ayrılalı üç sene oluyor neredeyse. Peki sen neden hala beni twitterde takip ediyorsun ki be adam?
Ayda yılda bir giriyorsun herhalde ama, girdiğin zaman neden bana yazıyorsun ki?
Cevap vermiyorum, seni kırmak istemiyorum.
Aslında kırılan ben oldumda, sen hiç fark etmedin. Fark etmediğin yetmiyormuş gibi, yolunda gitmeyen ilişkimizi ben bitirdiğim için, kötü olan ben oldum.
Sabrımın sonralrındayım.
İnsan bile bile birşeylere tutunmayı neden isterki? Benim ne yaptığım, ne yazdığım seni neden ilgilendirir ki?

11/19/2012

Sevmek bir ömür sürer sevişmek bir dakika

Otoparkın içinde "hadi sen arabayı öne çek, ben öyle binerim" diye birşeyler mırıldandı Zeynep.
Ayakta uyuyordu çünkü ve iki arabanın arasından geçip, arabaya binmek istemedi. Kapıyı diğer arabaya sürüp zedelemekten korktu.
Sabahın köründe kalkmış bütün gün çalışmış, ondan sonrada arkadaşlarının ve sevdiğinin gönlü olsun diye gezmeye çıkmışlardı.
Gecenin birinde otoparkta kim nereye binecek mevzusu geçiyordu ve Zeynep bir an evvel sevdiğinin evine gidip uyumak istiyordu.

Orkun arka kapıyı açtı ve binmeden "Benim tarafimdanda binebilirdin sevgilim" dedi. Zeynep uykulu uykulu gülümsedi ve hızlı adımlarla Orkunun açtığı kapıdan arka koltuğa yerleşti.
Yarım saat süren yol boyunca içi gitti geldi Zeynepin. "Ben eskiden bu kadar çabuk yorulmazdim" diye geçirdi içinden.
Orkun ara sıra elini okşadı, bir yandan da arabayı kullanan Cemle her zamanki gibi bilgisayarlar hakkında konuşuyorlardı.

Orkunun kapısının önünde durdu Cem ve "Sabah ben seni alırım Zeynep, yediyi yirmi gece kapıda ol. Böylelikle üniversiteye trenle gitmek zorunda kalmazsın" dedi.
"Tamam, off yediyi yirmi gecemi?" diye söylene söylene arabadan indi Zeynep.
Bu eve ilk gelişini hatırladı ondan sonra. Tam tamına bir sene olmuştu ve o hissettiği heyecanı gelmişti yine aklına.

Orkun her zaman yaptığı gibi bilgisayarın başına geçmişti ve Zeynep daha önce bıraktığı sırt çantasından geceliğini, dış fırçasını, yüz sabununu alıp banyoya girdi. İlk önce dişlerini fırçaladı, makyajını yıkadı ve en son üstünü çıkarıp geceliğini giydi.
Banyodan çıktığında Orkun hala bilgisayarın başında oturuyordu ve yatmaya hiç niyeti yoktu. Orkunun yanağına ufak bir buse kondurup üst katta bulunan yatağa yattı Zeynep ve hemen rüyalara daldı.

Yaklaşık yarım saat sonra merdivenlerden gelen sesten uyandı, gözlerini açtı ve ona gülümseyen Orkuna baktı.
"Çok yorgunum, beynim yorgun. Ruhum yorgun, biliyormusun Orkun?" dedi ve Orkun onu kendisine çekip "Sus, uyumaya devam et" diyip kolları ile sardı.
Uzun zamandır ilk defa bu kadar kısa ama derin bir uyku çekti Zeynep.

Sabah yedide çalan saati Orkunuda uyandirdi ama Zeynep oyalanmadan aşağı inip banyoya girip saçlarını topladı, dişlerini fırçaladı, yüzünü yıkadı ve on dakika sonra hazırdı.
Kapıdan çıkarken "Ben gidiyorum, çarşamba görüşürüz" diye seslendi üst kata.
"Sen gelsene birkez daha buraya" diye çağırdı Orkun Zeynep'i yanına.
Zeynep 10 basamağı çıktı, Orkunun yüzüne baktı. Orkun Zeynepin dudaklarına yapıştı, sımsıcak öptü ve "Çarşamba görüşürüz, seni seviyorum" dedi.

Zeynep evin kapısından çıkarken, yorgunluğunu anlayıp, ona bu kadar şevkat gösteren ve en önemlisi sadece kendini düşünmeyen bu adama bir kez daha aşık oldu.

Anket Sonuçları

Geçenlerde su bahsettiğim meşhur kına gecesi ve düğünden sonra bir anket yapmıştım merakımdan.
Sormuştum sizlere: Düğüne herkesi çağırmalı mi diye?

Ankete 9 kişi katılmış sağolsunlar.
5 kişi benim gibi düşünüp 'hayır, sadece en yakınları' cevabına oy vermiş.
'bu güne kadar çağıranları çağırmalı' cevabına hiç kimse oy vermemiş ve geri kalan 4 kişi de 'herkes gelsin, paralar takılsın' cevabına oy vermiş.

Beş kişiye diyeceğim şu. Haklısınız canlar. En güzeli en yakınları ile ufak bir düğün yapmak. En yakın arkadaşımdan biliyorum, yaklaşık 1000 kişinin bulunduğu bir düğün yapmıştı ve yıllar geçti üzerinden ve hiç birşey hatırlamadığını söylüyor. Yorgunluktan başka birşey değil.

Diğer 4 kişiye de şunu söylemek istiyorum, 'Allah gözünüzü doyursun' sizin. :)

Bu arada yorumlardan Sedacığım hiç yapma düğün falan demişti. Gözümü korkutmuştu. Onuda unutmayayım.

Erkek Dedikodusu

Kaynak -->


Erkek Dedikodusu Kitabı Arka Kapak
Kitabın karakterleri Derin ve Pera, birbirini tanımayan, bir arkadaşlarının düğününde “bekârlar masası”nda tanışan iki genç kızdır. Derin ve Pera’nın sırlarını, güldüklerini, ağladıklarını okurken çok eğleneceksiniz. Her türlü dedikodunun döndüğü bu masada bakalım neler anlatılacak?
French Oje hiç sektirmeden, yıllarca okuyucularına ” erkekler ölsün” deyip durdu. T.B., yıllarca nişanlısından kendisine “o beni prenses peri sannıyooo” şarkısını gönderdi durdu. Bütün kızların kendi aralarında konuştukları erkek dedikodularını kitapta topladılar. Twitter’da da @french_oje ve @tugce_tb nickleriyle tanınan ikili, kendilerini yılların blogger’ı olarak tanımlıyorlar. Okuyucuları 10 yıllık ilişkisinden ayrılan T.B ve yalnızlar prensesi French Oje’yi de dinlemeyi çok seviyor.

***

Türkiyeden bloggerleri takip etmeye başladıktan sonra bir kaç bloggerın kitabının da bulunduğunu öğrenmiş oldum. Bu benim gerçekten de çok ilgimi çekti ve dizüstü edebiyatından çıkan kitaplardan iki tanesini uzun süre aradıktan sonra Frankfurttaki Türk Kitapevinden bulup aldım. Kitapların birincisi 'Erkek Dedikodusu'. Diğeri de 'Erkek Dedikodusu 2'. İlkini okudum ve dün akşam bitirdim. Vikitaba bakılırsa dokuz günün içinde okumuşum. Bir bloggerın kitabı diye ilgimi çeken bu kitabı okumak çok zevkliydi.
Erkek dedikodusu iki bekar kızın arkadaşlarının düğünlerinde bekar masasına düşmesi ile başlıyor. Kızlar birbirlerini o kadar çok seviyor, tüm akşam o kadar çok dedikodu yapıyorlar ki, ömür boyu bir dostluk başlıyor.
Sonra Pera ile Derin'in maceraları başlıyor ve bu maceraları arasında eskiden yaşadıkları ilişkileri masa üstüne yatırıp, neyin tekrarının olup olmadığını anlatmaları harika.
Kitabın kimi yerinde kendi ilişkilerinizden, daha doğrusu yaşadığınız flörtlerden parçalar bulabiliyorsunuz.

Erkekler okumasın. Yok yok, okusunda odun olmaktan vazgeçsinler :)

11/18/2012

Günün Fotoğrafı 13 - 18

13. Yansıma

Bilgisayar ekranında ki yansımam 



14. Kıyafetinden bir parça

Ceketim ve kotum. Hava çok soğuk
15. Hava nasıl

soğuk ve karanlık

16. Çantanda

bir ben eksiğim
17. İçecek

En sevdiğim meyve suyu 
18. Turuncu
Meyvecikler 





11/16/2012

Belimiz çıktı

Belimiz çıktı

Kardeşim yaklaşık iki senedir mimar mühendislik bölümünde okuyor. Biz zaten 21 senedir aynı odayı paylaşıyoruz. Aynı yatakta yatıyoruz. Açılan bir koltuğumuz var. Akşamları açıp kuzu kuzu yatıyoruz.

O üniversiteye başlayınca tamamen düzgün bir şekilde çalışabilmesi ve çizimlerini hazırlayabilmesi için odanın yönünü değiştirmiş, camın önünde bulunan koltugumuzu (yatağımızı) benim masamın bulunduğu duvar tarafına çekmiş, ona aldığımız çizim masasını da camın önüne yerleştirmiştik.

Oda biraz daha ferah duruyordu sanki ama yatağımızın kenarlarında geçiş yeri daralmıştı ve biz bu şekilde bir sene idare ettik. Masanın üstündeki yığınlarımız yüzünden annem yokluğumuzda camları da silemez oldu ve bir çok kereler sinir krizi geçirdi. :)

Kardeşimin artık o büyük çizim masasına ihtiyacı yok. Artık çizimlerini bilgisayarla yapıyor ve yaptığı çizimleri atölyede ufak inşaat modellerine dönüştürüyor. O kadar şekerler ki inanamazsınız. Belki bir gün burada resimlerini yayımlarım.

Biz bugün erkenden eve döndük ve kız başımıza tüm odayı boşalttık ve mobilyaları yine eski yerlerine getirdik. Belimiz çıktı vallahi. Masada çok ağır yatakta. Ama başardık. Odamız eski haline döndü ve biz daha rahat haraket edeceğiz bundan sonra.

Poetry Slam

Ben sana Poetry Slam'den yani şairler akşamından bahsedecektim daha blog. Şairler akşamı yaklaşık bundan 25 yıl önce başlamış ve zamanla yayılmış.
Bir tiyatro salonunda yada her hangi büyük bir organizasyon salonunda, şiire gönül vermiş şairler (yarışmacılar) toplanıyor.
Şairler akşamı genellikle neredeyse 500e yakın seyirci sayısına ulaşıyor.
Şairler genellikle tanınmamış ama şiir yazmayı seven gençlerden, yaşlılardan, aslında her yaşta bulunan insanlardan oluşuyor.

Yarışma yani şairler akşamı başlamadan önce sunucular tarafından seyirciler arasından beş kişi jüri olarak seçiliyor.
Yarışmada belirli kurallar var. Öncelikle şair sadece kendine ait olan bir şiiri okuyabiliyor ve sahneye şiirinden hariç, yani aksesuar vs. başka bir şeyle çıkamıyor.
Tam tamına şiirini okuması için 7 dakikası var, 7 dakika sonra mikrofonun sesi kapanıyor.

İlk önce bir ön eleme oluyor. Şiirini okuduktan sonra seçilen beş kişilik jüri ekibi, etrafında oturan arkadaşlarınada sorarak puanlama yapıyor. Puanlar birden ona kadar ve genellikle beşten aşağısı verilmiyor. Bu gerçekten çok kötü bir şiir, hiç okunmaması gerekiyordu anlamına geliyor.
Jürinin verdiği puanlardan en yüksek ve en az rakam siliniyor, geri kalan 3 rakam bir araya toplanıyor ve böylelikle puan tablosu oluşturuluyor.
Ön elemeleri geçen şairler finale kalıyor.
Finalde puanla değil alkışla sonuca varılıyor.

Her ayın ikinci perşembesinde Mainz şehrinde gerçekleşiyor bu Poetry Slam ve ben yaklaşık bir senedir her seferinde katılıyorum. Ücretide çok makul çünkü giriş için sadece 5 euro alıyorlar.

Dün akşam çok özel bir Poetry Slam vardı. Amerikadan özellikle şairler gelmişti ve Almanya Amerikaya karşı bir yarışma düzenlediler. Ön elemede dört amerikalı ve dört alman yarıştıktan sonra puanlara göre ikinci tura iki alman ve iki amerikalı kaldı. Onlar tekrar bir şiirlerini sunduktan sonra finalde Amerika için J.W. Basilo ve Almanya için Suleiman Masomi yarıştı.

Suleiman Masomiyi ilk seyredişimiz değil ve şiirleri çok komik ve düşündürücü olduğundan J.W.Basiloyu kolaylıkla yendi.
Suleiman çok komik olduğundan Almanya için Afganistanlı Suleiman kazandı dedi ;)

Yine her zamanki gibi harika bir akşam geçirdim.

Not: Şiirler genellikle komik, komik olduğu kadar düsündürücü. Kimi politik, kimi sosyal içerikli, kimide şairin ruh hali ile ilgili. Yani her telden çalıyorlar, pardon okuyorlar :)

11/15/2012

Annecigime mektup geldi

Anneciğim yıllardır çalıştı fabrikadan ayrılmak istiyor. Eskiden fabrika bizim oturduğumuz sehirdeydi ve yürüyerek gidip geliyordu. Yaklaşık on sene önce fabrika başka bir şehire taşındı ve annem eski iş arkadaşları ile gidip gelmeye başladı. iş planını onlara göre ayarlamak zorunda. Genellikle sürücü kişiye iptal geldiğine anneciğim ne yapacağını şaşırıyor, nasıl gideceğini bilemiyor.

25 yıldır aynı fabrikada çalışan annemin artık canına tak etti ve bizim oturduğumuz şehirde bulunan başka bir fabrikaya yaklaşık iki hafta önce bir başvuru dilekçesi gönderdi.
Eğer oraya alınırsa yine rahatça yürüyerek gidip gelecek ve maaşı bile daha fazla olacak.

Dün anneme baş vurduğu fabrikadan mektup geldi. İleriki günlerde görüşme talebinde bulundular.
Dua edin annecigimi bu fabrikaya alsınlar.

Not: Annemin aslında 26 yıllık ehliyeti var fakat babam sayesinde kullanmaktan korktuğu için, kazasız belâsız cüzdanında duruyor ehliyeti :)

11/14/2012

Geri dönüşüm

Yavaş yavaş kış mevsimine yenik düşmeye başladı Almanya. Havalar çok soğudu ve dışarıda kalan insanlar sayısı bir çok ülkede olduğu gibi burada da çok.
Burada aldığınız su şişelerine, meyve şişelerine ek para veriyorsunuz. Şişeler geri dönüşümlü olduğundan, aldığınız markette bulunan makinalara geri attığınızda, size bir kupon veriyorlar ve bu kuponu alışverişinizle birlikte değerlendiriyor, ödeyeceğiniz ücretten düşüyorlar.

Bir çok insan şişeleri marketlere geri götürmüyor ve kurtulmak için ya çöp tenekesine atıyor, yada sokak kenarında bir yere koyuyor.
İşte bu ulu orta bırakılan şişeleri sokakta yaşayan insanlar toplayıp marketlerdeki bulunan makinalara geri verip elde ettikleri kuponla kendilerine ya yiyecek birşeyler alıyorlar, yada içecek.

Trenlerde, metrolarda bulunan çöp kutuları genellikle şişelerle doluyor. Bir tren gara girdiğinde, bir sonraki kalkış saatine kadar beklemekte olduğu için, sokakta yaşayan insanlar trenlerin içini gezip şişeleri topluyor. Aslında bu içler acısı bir senaryo.
Fakat şişeleri toplayanlara kötü gözle bakılmıyor.

Bugün trende eve dönerken, hemen tren kalkmadan çöpleri karıştıran bir insan vardı. Hiç bir çöp tenekesinde şişe bulamadı.
Trende oturan yolcuların biri 'bugün hava çok soğuk degilmi?' diye sordu çöpleri karıştıran adama.
Adam 'evet gerçekten çok soğuk, şişede yok, sıcak bir kahve parası çıkardı aslında' dedi.
Yolcu cüzdanını açıp iki euro çıkardı ve adama uzattı ve 'afiyet olsun' dedi.
Adam teşekkür etti ve tren kalkmadan indi.

Hayat kimine çöp karıştırtıyor, kiminede 'bugün daha fazla kahve içemeyeceğim' dedirtiyor.


11/13/2012

yeniden doğdum

Biliyormusun aile kavramını senin ailen ile daha çok hissetmeye başladım ben.
Kocaman bir ailem olsun istedim hep ama iki kızkardeşiz biz sadece.
Tüm akrabalar zamanında vatana geri dönmüş. Gidenler ardında bıraktıklarını unutmuş. Yüz yılda bir izine gidince can ciğer kuzu sarması ama bana yapmacık geliyor sevgili.
Şimdi beni her aile meclisinde yanınızda görmek istiyorsunuz ya, o kadar mutlu oluyorum ki.
Aileni ailem saydım. Belki çok erken ama içimden geçen bu.
Babaanneni çok sevdim mesela. Kendi babannemi bu kadar sevememiştim oysa.
Sevmeme izin vermediler çünkü.
Gözden ırak gönüldende ırak olduk biz hep. Ben bir garip gurbet kuşu.
Sılada seninle yeniden doğdum ben.

Saat: 21:26

Fenomenin takipçisi fenomenmi oluyor ağa?

Gerçekten çok farklı bir zaman içerisinde yaşıyoruz. İnterneti ilk kullanmaya başladığımda neler hissettiğimi anımsıyorum da şu an bulunduğumuz durum çok kritik.

Twitterden başladı galiba bu takip edersen takip ederim yaygarası.
Herkes birilerinin kendisini takip etmesi için bir yerlerini yırtıyor. Halbuki twitter 140 karakter ile düşündüğünü yazmak, o an için not almak için yaratılan bir platformdu.
Asıl amacından çok uzaktan kullanılmaya başladı twitter. #takipedenitakipederim hashtagı altında binlerce tweet görüyorum her gün ve kafamı sağa sola sallıyorum.

Beğendiğini okursun, beğenmediğini okumazsın. Takip ettiğin seni takip etmek zorunda değildir. Birini takibe alırsın, yazdıklarını bir süre sonra belki beğenmezsin. Belki karşındaki yazı şeklini değiştirmiştir ve artık onu takip etmek istemiyorsundur. Takipten çıkarırsın, binlerce laf duyarsın. 'vay takip ediyorum dedi takibi bıraktı, deşifre ediyorum' diye.

Artık birşeyi kavramamız gerekiyor. İstediğimizi takip edebilmeli, istediğimizi takipten çıkarmalı, istediğimiz blogu okumalı, artık yazılarını begemediğimiz blogları okunanlar listesinden çıkarabilmeliyiz. Bir sürü laf işitir oldum kimilerini takipten çıkardığım için.

Bu benim özgür iradem. İstersem okurum, istemezsem okumam.
Facebooktada istediğimle arkadaş olurum, istemediğimle olmam. Bunun yüzünden bana hakaret edecekseniz, 'felanca beni takipten çıkarmış' diye tweetlerle bana tavır alacaksanız buda sizin görüş alanınızı gösterir.

11/12/2012

Sevdanin blogunda cekilis var

Ilk defa bir cekilise katiliyorum. Daha önce hic katilmadim. Cünkü ben Almanyada yasiyorum ve olurda bana cikarsa, arkadaslari kargo ile falan ugrastirmak istemiyorum. Ayrica sivi maddelere falan posta yolu ile yurt disina zaten izin vermiyorlar.

Onun icin kitap cekilisine katilmak istiyorum. Sevdanin bu cekilisinde sadece kitabina talibim. Insallah gönlümden olani gecer ve kitap bana cikar. Yoksa Sevda hepsini birden tek bir insanami gönderecek acaba?
Sevdacim bunu okuyorsan bana bir cevap ver güzelim.

Öptüm seni kocaman.

Evet cekilise buradan alalim sizi -->

Sevdanin cekilis hediyeleri

En sakındığın yerlerimden kırdılar beni anne

En sakındığın yerlerimden kırdılar beni anne.
İlk önce yağmurlar yağdırdılar gözlerime.
Sonra ellerime dokundular pis elleriyle.
Kalbimdeki ufacık yere sığamadılar, duvarlarını yıktılar anne.
Daha büyük, daha geniş odalar hayal ettiler belkide.

Ben halbuki yeşil renkli duvarlarıma rengarenk çizgiler çekmiştim.
Kapıyı aralamıştım. Işıklarını zakmıştım tüm dünyanın.
En sakındığın yerlerimden kırdılar beni anne.
Yağmurlar yağdırdılar gözlerime.
Aklar düşürdüler o kapkara saçlarıma.
Ufacık ellerimde derin yaralar açtılar anne.

Şimdi kimseden sevgi beklemiyorum.
Bazen kendi kendime tıkınıyorum o tek göz odaya.
Yeşil duvarların boyasını ellerimle kazıyorum, döküyorum yerlere.
Camlarıma siyah perdeler çekiyorum.
Kimse içerideki ışığı görmesin diye.
Bazen ışığı bile yakmıyorum anne.
En sakındığın yerlerimden, sakındığım gözlerimden birer birer düştüler anne.

Hochheimer Markt

Dün akşam twitterden bir not atmıştım 'birazdan sevdiğimle Hochheimer Markta gidiyoruz. Bakalım nasılmış' diye. (twitter adım sudurulmaz, beklerim. Reklam yaptım bu arada :))

Hochheimin Markti yani kirmesi her sene Ekim ayının ikinci haftasonunda başlıyor ve beş gün sürüyor. Bu taraflarda çok meşhurmuş ama ben bu güne kadar hiç gitmemiştim. Dün akşam gittim. Şehrin bir bölümüne standlar kurulmuş. Bol bol resim çektim, buyurun ...

Çocuklar için altikarincalar kurulmuştu. Üzerindeki çocukların sesini duymaliydiniz. Atlıkarınca yükseldikçe çocukların çığlıkları da yükseldi.

Çocuklara atlıkarınca oluruda büyüklere olmazmi? Onlar biraz daha teklikeli şeylere bindiler tabiki.


Yemek standlarında bekleyen bir sürü insan vardı. Bende bir porsiyon kızartılmış patates yedikten sonra yeni birşeyler denemek için başka bir standta bekledim.
Un ve peynirle yapılan bir makarna türü diyelim, üzerinede bolca kızarmış soğan serpiyorlar. Yerken peynirli olduğundan cataliniza sarılıyor ve uzuyor. Tadı güzeldi, onun resmini çekmemişim bak.


 Zeytin ağacından yapılan mutfak eşyaları vardı. Kaşıklar, catallar, ekmek sepetleri vs. Çok güzellerdi ama zeytin ağacından oldukları içinde bi o kadar pahalıydı.





 Kızarmış ve karamelli badem meşhurdur burada. Her kirmeste vardır. Tadida çok güzeldir. 350 gr. istersiniz hemen ufak bir kağıt kesesine koyarlar ve elinize verirler. Sıcak sıcak yersiniz. Türkiyede de varmı?

 Değişik tombalalar ve yarışmalarla bir sürü oyuncak kazanabiliyordunuz. Tüm ağaçlara oyuncakları asmışlar. Kirmesin bir sonundan bu standa doğru yürürken burasida gerçekten bir oyuncak cennetine benziyordu.

 Bu kule tamamen teknolojinin bize sunduğu LED lambalarının ışıkları ile canlandırılmış bir yer. 7. kata gezerek çıkıyorsunuz, gözünüzde 3 boyutlu bir gözlük ve içeride bulunan çeşitli video animasyonları. 7. kata vardığınızda kendinizi bir barda buluyorsunuz ve yüksek bir mebla bayılarak bir kokteyl icebiliyorsunuz. Biz üsendigimizden bu kuleye girmedik tabiki ama giren arkadaşlar begenmemisler ve sadece para tuzağı olduğunu söylediler.



Kirmesin bir bölümünde tamamen ortaçağı canlandirmislardi. Zaten bahsettiğim unlu, peynirli yemeği de orada yedim. Eskiden öyle bir yemek yaparmış kadınlar elindeki eşyalar ile.
Akşamı bir kamp ateşi etrafında elimizde kaynatılmış kırmızı bir şarapla sonlandirdik.
Burada noel kirmeslerinde ve kışın yapılan kirmeslerde kırmızı ve beyaz şarabı kaynatıyorlar. Sıcak sıcak tadı çok güzel oluyor ve içinizi ısıtıyor.

Günün Fotoğrafı 7 - 12

Ve kaldığımız yerden devam ediyoruz

7. Renk 
Otobusteki rengarenk koltuklar

8. Yol
Yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir demiş Yılmaz Erdoğan


 9. Hata
Öok komiğim, hata ile ilgili bir resim bulamadım
10. Siyah
Canim Atam 10.11.2012

 11. Taş 
Tren rayarlarında bulunan taşlar
 12. Altında
Mousepadin altına baktım birşey bulamadım :)

11/11/2012

Ayşede Veli agayı gıdıklar

Öncesi

Evet dün akşam düğüne gittik su meşhur kinanin. Düğün tıklım tıklım doluydu. Yine her zamanki gibi yedek masalar çıktı ve insanlar geri dönmek zorunda kalmadılar. Ben bu aklı anlamıyorum arkadaş. Zaten etrafta ki en büyük salonu tutmussun. Salona 1500 kişi sığıyor. Ne gerek var bu kadar insani çağırmaya? İnsan sokakta her görüp öylesine selam verdiği insani düğününe çağırmalı mi? Bu konuyu tartışmaya sunabiliriz başka bir referandumda, hata bak aklıma bir fikir geldi. Sağda bir soru başlatayım, bakalım kim nasıl cevap verecek.

Neyse bu hafta adamlar tepinemediler istedikleri kadar. Yine durmadan halay çekmek istediler ama kız tarafı sözünü geçirdi bu sefer. Gelinin amcası özellikle bir Zeybek ekibi getirtmişti ve çok güzel bir Zeybek gösterisi seyrettik yemek vaktinde.
Sonrada gelin özellikle ege şarkıları istedi ve hepimiz kalkıp 'Ayşede Veli ağayı gıdıklar' diye diye kurtlarımızı döktük :)
Hadi kalın sağlıcakla.

Not: Sağda soruma cevap vermeyi unutmayın

11/09/2012

Ararsın bulamazsın Vol.3

Evet, istatistiklere devam ediyoruz. Daha öncelerini merak edenler sağda bulunan arşivden tıklasın bir zahmet :)

6 kişi google'e sormuş: kadın ve erkek anatomisi
Döndük dolandık ve yine iki bacak arası adlı yazıma döndük. Orada kadın anatomisini size anlatmayacağım demiştim, şimdide anlatmayacağım. ilginç aramalar var gerçekten.

2 kişi google'e sormuş: sigara içen adam karikatür
Sigarayı bırakmayı istediğimi açıklamıştım. Hatta başardım sayılır. Çok azalttım. Hiç içmesem daha iyi ama sabahları istasyonda beklerken, yada otobüs durağında beklerken sigara içme alışkanlığım var benim. Kendime başka bir uğraş bulmam gerekiyor.

2 kişi google'e sormuş: yük taşıyan kız çocuğu 
Kadınların yeterince taşıdığı yük yokmuş gibi, şimdi birde kız çocuklarıdamı yük taşısın? Gerçi biz küçük yaştan başlıyoruz binbir tane yük taşımaya. Erkekler bunun farkındamı acaba?

1 kişi google'e sormuş: adam kızın bacak arasını okşuyor
yuh lan sana, defol git blogumdan.

Sıçan yaranıyor


Dünkü yazımdan sonra setekinse adlı okuyucumdan bir kere daha yazılarımı sansürlemem gerektiği yorumunu aldım. Bir bayana yakıştıramıyorlar küfürü ve argoyu. Bende pek kullanmıyorum zaten ama yeri geldiğinde küfürümü de basarım, siktiri de çekerim.
Milletçe çok rahatsız oluyoruz canım küfür edenlerden, ama gel gör ki istatistiklere göre argo kullandığım, küfür kullandığım yazılar en çok okunan yazılarım.
Bu ne kadar acı degilmi?
Kendi kendimizi kandırmayalım arkadaşlar, her zaman böyleydi, böyle devam edecek.

Sıçan yaranıyor.

Resim alintidir

11/08/2012

Kış uykusu

Bu aralar uykusuzum. Geceleri hep aynı saatte uyanıyorum, birazdan nasıl olsa saat çalacak diyorum, bir bakıyorum daha gecenin körü.
Sevdiceğim geliyor o zaman aklıma, keşke yanımda olsa diyorum kendi kendime.
Sevgili de şikâyetlerde, uyuyamıyormuş geceleri.

Bir mesaj attım sana sevgili: 'ne yapıyorsun?' diye.
'Yine uykum var, aslında bu imkansız' diye cevap geldi.
'Hadi gel birlikte kış uykusuna yatalım' dedim.
Gülümsedi.

Ciddiyim ben sevgili, kış uykusu ne güzel olurdu seninle şimdi.
Martta uyanalim mesela. Ben sınavları geçmiş olayım, sen tezini bitirmiş mezun olmuş ol.
Sonra ileriye doğru bir adım daha atalım mesela.

Birtek fişin eksik pezevenk

Dikkat argo içerir.

Olayın geçtiği yer bir otobüs. Bugün ofisten eve dönerken otobüste arkamda bulunan 3 türk gencinin konuşmasını yazmak varmış bu akşam blogta.
Bazen gerçekten de yurt dışında böyle türk çocukları ile karşılaştığımda o an için türkçeyi anlamama yetisine sahip olmak istiyorum. Hiç öğrenmemiş olmak istiyorum.

3 erkek sohbete başladı.

1. Naber lan, nereden geliyorsun?
2. Üniversiteden geliyorum. Sen hiç görünmüyorsun ortalıkta.
1. ara sıra uğruyorum derslere işte.
2. gectinmi sınavların hepsini?

1. yok ya, salla gitsin. Bu arada tanıştırayım, 3. Sinan.
3. Memnun oldum.
2. Memnun oldum Sinan.
2. Eh ne var ne yok, nargileciye falan da gelmiyorsun hiç.
1. artık bıraktım o işleri, sen banyo için gidiyorsun herhalde.
2. ne banyosu lan?
1. göz banyosu oğlum, kızlar düşüyor ya oraya.
3. manyak bu ya :)

1. vallahi bıraktım artık bu işleri, üniversiteye başlayalı elimi ayağımı çektim karı kızdan. Ha harbi, geçen gün gittim nargileciye, orada ki karı gel sana özel muamele yapayım dedi.
2.Oh, özel muamele, kaça yapıyormuş?
1. özel oğlum, anlıyacağın birşey istemiyor. Eskiden önüme geleni sikerdim. Şimdi artık istemiyorum.
2. önüne geleni, nefes alsın yeter diyorsun yani.
3. sessizliğini korumaya devam ediyor.

2. eh arasaydin ya özel muamele yapmak isteyeni.
1. yok oğlum korktum, pezevengi benide orospu yapmak ister falan.
2. zaten sende orospu olacak tip var zaten kiki ho ho :)
1. kız olsaydım iyi orospu olurdu benden.

O sırada ineceğim durağa geldim ve inerken döndüm dedim ki, 'dikkat ette bacın varsa münasip bir pezevenge denk gelmesin.'

Gözleri fal taşı gibi açıldı köpeğin. Arkamdan inip bana saldırmadığı iyidir. Saldirsaydi gerçi ben ona yapacağımı bilirdim ya neyse. iğrenç mahluklar bazı erkekler.
Her yere mühürünü basmış, öyle diyordu 1 numara. Yatıp kalktığın kadınlara, kızlara değer vermeyip orospu diyorsun da, sana ne demek lazim acaba? Birtek fişin eksik pezevenk.

11/07/2012

Başucuna not bıraktım sevgili



Başucuna ufak bir not bıraktım sevgili.
Uyumaya gittiğinde göresin diye.
3 kelime yazdım üstüne, sevdiğim renk yeşil ile.
Ana dilimde iki kelime ama hangi dilde söylenirse söylensin, sana söylendikce anlam buluyor dudaklarımda.

Başucuna ufak bir not bıraktım sevgili.
Böyle sevmeye devam edersen beni, notlarla donatacağım sevgimizi.


resim alintidir

11/06/2012

Ararsin bulamazsin Vol.2

Vol.1

Ay taktım ben bu istatistiklere. Her gün neredeyse bakıyorum ama son iki gündür gerçekten çok ilginç geldi bana. Artık bol bol istatistik yazısı okuyacaksınız, yada okumayacaksınız ... siz bilirsiniz.
Sonuçta ben bunları yazarken çok eğleniyorum.

3 kişi google'i sormuş: aşk engel tanımaz yazısı
Evet canım, bencede aşk engel tanımaz. Google'de bunu biliyor ki, Su'yun aşkıda engel tanımıyor, ahanda otur oku Su'yun hikayesini dedi herhalde :)

1 kişi google sormuş: bacak arası
Vay, en sevdiğim yazılarımdan bir tanesi benim.
Okumak istersen tık.
Ama çok merak ettim, ne arıyorsun kuzum bacak aranda?
Google terbiyesizmisin oğlum sen, bacak arası diyince bana yönlendiriyorsun.
Hiç yakışmadı ama.

Günün Fotoğrafı 5 ve 6

5. Hayvan 

Almanyanın istasyonunda dolanan güvercinler. O kadar fenalar ki, artık insanlardan da korkmuyorlar.

 6. Kilit

Bizim iş yerinde tuvalet kağıdı kilitli bir kutuda

Şifreyi çözen tuvalet kağıdını eve götürür :)

11/05/2012

Ararsin bulamazsin Vol.1

Bazen istatistiklere bakıyorum. En çok Türkiyeden okunuyor blogum. Zaten bende türkçe yazdığım için daha çok Türkiyeden okunacagimi tahmin etmiştim. Almanyadan da tek tük okuyanlar var. Kimliğimi sakladigimdan dolayı, bazen kendi kendime acaba tanidikmi diye sorduğum oluyor.
Ama istatistikte en ilginç olan şey, google aramada neyi ararken benim bloğa yönlendiriliyor insanlar. Bende bu istatistik hakkında ara ara yazı yazmaya karar verdim.
Evet gelelim arama sonuçlarına.

2 kişi google sormuş: birşeyler içmeye gitmek
Olur canım gidelim de nereye gidelim?
Ben hangi yazımda birşey içmekten bahsettim acaba?
Hadi keseleri birleştirelim ve içmeye gidelim :)

1 kişi google sormuş: kıçım açıkta kaldı
ahaha, en çok buna güldüm ben bugün ya.
Ben bir rüyamdan etkilenip kıçım açıkta kaldı demiştim, iyide canım senin neden kıçın açıkta kaldı?
Açıkta kaldığı yetmiyormuş gibi, bunu googleye sorma ihtiyacını neden duydun?

1 kişi googleye direk sudurulmaz.blogspot.com yazmış.
Ah canım benim, beni okuduğun yetmiyormuş gibi adresimi de ezberlemissin. Öptüm seni kocaman.

11/04/2012

Bizim heriflerin s*ki yokmu?

Dün kına gecesine gittik. Damat Adıyamanlı. Gelin Uşaklı. Biz gelin tarafiyiz, ama damatta köyün çocuğu olduğundan tanıyoruz ailesini yani.
Bu aralar 5 haftadır üst üste kına, düğün olunca ben bunaldım aslında kinalardan, düğünlerden falan ama bu kınaya ve düğüne gelinin hatırı için gideceğim dedim, çünkü gelinimiz yetim. Babası ile annesi zamanında ayrıldı, babası topladı tası tarağı uzaklara gitti ve o Lale ablacım el bebek, gül bebek büyüttü gelinimizi.

Benim bildiğim kına erkeksiz olur. Hatta biz Erzincanlılarda damat bile gelmez düğüne çünkü aynı akşam kendi kınası olur.
Artık damatların gelip ilk dansı etmesine ve kına yakılırken gelinin yanında olmasına alıştık ama, erkekli kınaya alışamadık.
Gittik ki dün akşam, damadın arkadaşları, en yakın dostların babaları birikmiş salona, birde dökülmüş ortaya halay çekiyorlar bol bol.

Annem bunu görünce sinirlendi tabi. Yanımızda oturan (onlarda kocalarını getirmemişti) hanımlara 'bu ne yahu, madem erkekli olacaktı ona göre söyleselerdi' dedi.
'Ara kızım babanı, oda gelsin, bizim heriflerin s*ki yokmu?'
Kahkaya koptu tabiki. Çağırdık babamızı, oda geldi üst katta oturan adamların yanına oturdu. Bazen kız çocuğu olduğuma lanet ediyorum. Yukarıda içkiler, mezeler ... Oh yani

Genç erkekler yukarıda büüyklerin yanında rahat edemeyince aşağı inip halay çekmeye başladılar tekrar. Biz kızlarda sindik kaldık. Rahat haraket edemez olduk. Orkestradan istediğimiz pop müziği çalmaya başlayınca tüm kızlar coştu ve erkekler kıçlarına baka baka pisti terk ettiler.
Kına erkeksiz olur ağa.
Otur oturduğun evde, haftaya düğünde tepinirsin degilmi? :D

11/03/2012

Hangi ara sustum ben?

Kendi kendime konuşmaya başladığımda ufak bir çocuktum aslında.
Bebeklerimle konuşurdum. Uzaktan kumanda arabam vardı onunla konuşurdum. Çoğu zaman dalmış bir şekilde oyuncaklarımla konuşurken anneme yakalanurdım.
Doktor hayal güçleri geniş olan çocukların kendi kendilerine konuştuğunu söyler. 'İyi bir durum, bırakın Su konuşsun' dediler.
Çenem durmazmış benim. 'Hem almancayı hemde türkçeyi 9 aylıkken şakır şakır konuşurdun' derdi annem.
İyide anne, hangi ara ben susar oldum?
İcimdekileri yine sadece kendime söylüyorum biliyormusun?
Sabahları istasyona yürürken, kendi kendime konuşurken buluyorum kendimi, sonra gülümsüyorum.
Yolda görenler, 'bu kendi kendine gülüyor deli' diyecekler ama, kendi kendine kunaşınıda deli ilan etmiyorlar mi zaten?
Bazen insanın kendine en iyi dost yine kendisi.
Bu yüzdendir benim kendimle konuşmayı seçmem.
En çok geçen gün mutfakta uğraşırken kafamı mutfak dolabına vurduğumda 'aferin Su, otur ağla şimdi. Salak' dediğimde fark ettim, yeniden çocukluğumda ki gibi kendimle konuşmaya başladığımı.

Tüm bu yazılar, tüm bu şiirler, tüm bu günlükler, zaten kendimle konuşmam degilmi?

Su

11/02/2012

bir kardeş var, bin düşmana bedel

Bir kardeş düşünün bin düşmana bedel.
Doğar doğmaz başlamış sizinle rekabete. Halbuki siz o kadar sevinmistiniz bir kardeşiniz oldu diye.
'Senimi çekemedi, neden böyle yapıyor bu kız?' diyorum arkadaşıma.
'Bende anlamadım ki' diyor arkadaşım.
'Bir değil, iki değil bu. Bu hep böyle yapıyor ama' diyorum.
'Evet haklısın canım, artık onu görecek gözüm yok' diyor arkadaşım.
Böyle kardeş gerçekten de düşman başına.

Evlendi barklandi, evden gitti hala rahat vermiyor arkadaşıma.
Aklı sıra yaptıkları ile ailesini arkadaşımdan uzaklaştırmak istiyor. Kendisi cici, arkadaşım tükaka.
Son yaptığı olayda herşeyin dozunu kaçırdı bence. Sen yeme, içme, uyuma ablasının Facebook şifresini kır, ondan sonrada tüm herşeyi göster anneye babaya.
Babada arıyor arkadaşımı tabiki, sayıyor ağzına geleni bir bir.

İyide sorarım ben sana şimdi amca. Kızın evi barkı, iş yerine daha yakın olsun diye terkederken, neredeydin sen be ağa?
Yada sen teyze, insan merak etmezmi kızının taşındığı muhiti, nerede yaşadığını merak edip bir kere çıkıp gitmedi oraya, biliyormusunuz? Seneler sonra anneliğini gösterdi ama, bana sahte gelmişti.

Ama benim derdim kardeşle. İnsan ablasına neden böyle birşeyi yapar anlam veremiyorum. Çok sinirliyim bu aralar ona. Ara sıra istasyonda falan denk geliyor, bana bile selam vermiyor gerçi ama, denk gelse tükürürüm suratına.

Demem o ki blog, bir kardeş var, bin düşmana bedel.

Su

En çokta bundan korkuyorum galiba

Bazen canımı gerçekten de çok sıkıyorsun, biliyormusun?
Bende istemiyorum ki böyle olmayı, yada bu kadar hata yapmayı. Durmadan her yaptığımı başıma kakıp, beni bu kadar küçük düşürmenden nefret ediyorum.
Beni bu kadar sıkmandan, bir yandan da yinede bu kadar değer vermenden bunaldım biliyormusun?
Bir dediğin bir dediğini tutmuyor. Bir gün yerin dibine sokarken, ertesi gün 'ilk göz ağrım' demene anlam veremiyorum.
Üzülüyorum bazen, senden nefret ediyorum.
Sonra bakıyorum yüzüne gözlerim doluyor, içim acıyor. Seni seviyorum.
Ve biliyormusun, gittikçe sana benziyorum.
En çokta bundan korkuyorum galiba. Sana benzemekten korkuyorum.
Kendi yapamadığın şeyleri, gerçekleştiremediğin hayalleri bana dayatmandan sıkıldım. Üzerime bu kadar yük yükleme ne olur Anne.
Seni seviyorum biliyorsun ama, beni çok sıkıyorsun.

Su
Kar yağıyor lapa lapa.
Şimdi sarılmalı birbirine sevgili bir daha bırakmamacasına.
Tüm zorluklara inat, kenetlenmeli birbirine.
Anı yaşamalı, düşünmemeli bir saniye bile.Demem o ki sevgili, şimdi her zamankinden daha çok sev beni.

Su

11/01/2012

Photo of the Day - Kasım

Rüzgara doğru Ekim ayında güzel bir etkinlik başlatmıştı ve bu etkinlik bu ayda devam ediyor. Kasım ayının listesini alttaki resimde görebilirsiniz. Ben çektiğim resimleri gün be gün instagramdan yayımlayacağım. Haftada bir yada iki kerede bu yazımı yenileyecegim çektiğim resimlerle.



1.Kasim - Yuvarlak
Sabah istasyona yürürken cektigim sokak kapagi 
 2. Kasim - Kirmizi
 


3.Kasim - Puantiye
Elbisemin bir parçası :)
4.Kasim - Yedigin
Tamda kahvaltiya denk geldi :)




Not: 9. Kasimi unutmustu ve sonradan 'Hata' kelimesini ekledi.